:::: MENU ::::

Daha çok ekonomi, az çok da üstüme vazife olmayan şeyler ...

7/29/2012

Neoklasik yaklaşımın temeli, gelirlerini kendi üretim faaliyetlerinden elde eden bireylerin, gelirlerini kendi istekleri doğrultusunda piyasada sunulan mal ve hizmetler arasında bölüştürmesine dayanmaktadır. Bireylerin belli bir amaç için yaptıkları harcamanın son biriminden elde ettikleri faydanın, başka bir amaç için yaptıkları harcamadan elde ettikleri faydaya eşit olması gerektiğini savunmuşlardır. Birey seçimini yaparken kendine maksimum fayda düzeyini sağlayacak en uygun bileşimi arayacaktır. Buradaki temel amaç, gelir düzeyi veri alınarak, fiyat mekanizması sayesinde, piyasanın bireylerin faaliyetlerini düzenleyen en iyi araç olduğunu göstermektir. Dolayısıyla neoklasik yaklaşım, klasik yaklaşımın kabul ettiği tam istihdam, tam rekabet, Say yasası ve piyasanın görünmez el tarafından dengeye geldiği varsayımlarını kabul etmektedir.

Bu yaklaşıma göre, piyasayı üretici ve tüketicilerin rasyonel davranışları ve kararları yönlendirecektir. Neoklasik iktisatçılardan Walras, ön kabul olarak tam rekabet koşulları altında işleyen piyasanın, tam bilgiye sahip ve piyasayı etkileyemeyecek kadar üretici ve tüketicinin bir araya gelerek toplam arz ve toplam talebi dengeleyen bir ekonomik sistem ortaya koyduğunu savunmaktadır. Bu sisteme göre, tüketiciler faydalarını, üreticiler ise kârlarını maksimum düzeye çıkarmayı amaçlarlar. Böylece toplam gelir toplam tüketime eşit olur ve toplam talebin toplam arza eşit olduğu pareto optimumu ortaya çıkar. Bu sistemde, denge fiyatında piyasa ekonomisinin normal olarak dengesizlik veya ekonomik kriz yaşamasının mümkün olmayacağı savunulmaktadır. Buradan, piyasaya hiçbir müdahalede bulunulmaması fikrinde olan neoklasik iktisatçıların bir bütünlük gösterdiği söylenebilir. Piyasaya yapılacak müdahalenin, piyasada arz ve talep dengesizliğine yol açacağı savunulmaktadı.

Wicksell, klasik yaklaşımın miktar teorisini geliştirerek para ve kredi mekanizmasının yarattığı dengesizlikleri incelemiştir. Wicksell, para arzının esnek olduğunu, faiz oranı ile fiyatlar genel seviyesi ve para arzı arasında fonksiyonel bir ilişki bulunduğunu savunmuştur. Bu durumda, para arzındaki değişimin faiz oranlarını etkileyerek fiyatlar genel seviyesini değiştireceğini ileri sürmektedir. Wicksell, faiz oranlarını piyasa ve doğal faiz olarak ikiye ayırmaktadır. Piyasa faiz oranı, bankalar tarafından verilen faiz oranı iken, doğal faiz oranı sermayenin kâr oranıdır. Piyasa faiz oranı doğal faiz oranının altında olursa, bu durum piyasada talep artışı yaşanmasına neden olur ve fiyatlar genel seviyesini yükselterek ekonomide enflasyonist bir süreci ortaya çıkarır. Piyasa faiz oranı doğal faiz oranının üzerinde belirlendiğinde ise fiyatlar genel seviyesinde düşüşler meydana gelir ve ekonomide deflasyonist bir süreç yaşanır. Wicksell’e göre, piyasada yatırımlar tasarruflara ve doğal faiz oranı piyasa faiz oranına eşit olduğunda ekonomi tam istihdam seviyesine ulaşacaktır.

Neoklasik yaklaşımın otomatik genel denge varsayımı altında ekonomik krizlerin mantıken olanaksız veya geçici olarak ele alındığı görülmektedir. Bu yaklaşımda uzun süreli meydana gelen ekonomik krizlerin, kapitalizmin işleyişinden bağımsız, sadece dışsal etkenlerden kaynaklanan tesadüfî bir olgu olduğu ileri sürülmüştür. İktisat tarihi açısından farklı yaklaşımlar olarak ele alınan klasik ve neoklasik görüşler, genel denge ve miktar teorisi açısından fazla bir farklılık göstermemektedir. Sonuç olarak, her iki yaklaşımda devlet müdahalesinin piyasanın işleyişini bozduğu savunulmaktadır. Müdahaleci olmayan neoklasik ve klasik yaklaşım, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’ne kadar kabul görmüş, krizle birlikte önemini yitirmiş ve yerini Keynesyen yaklaşıma bırakmıştır.

0 comments:

Yorum Gönder

A call-to-action text Contact us