Hem 1929’da hem de 2008’de bir kredi patlaması, aşırı harcama ve
talep artışı söz konusudur. 2008’dede emlak piyasası oldukça ısınmış ve balon oluşmaya başlamıştır. FED her iki kriz öncesi de faizleri düşük tutarak balona izin vermiştir.
Bir diğer ortak nokta her iki krizin de temelinde bankacılıktaki yapısal kusurların olmasıdır. 1929 krizinde önce finans sistemine güvensizlik doğmuştur. Sistemin en zayıf noktası pazarın yüzde 39,6’sını oluşturan küçük bankalardır. İngiltere, Kanada ve Fransa’da Amerika’ya göre daha büyük bankalar olduğundan böyle sıkıntılar yaşanmamıştır. 1933 sonunda iflaslar ve birleşmeler sayesinde mevcut banka sayısı yarıya inmiştir. 2008 krizine damgasını vuran ise “gölge bankacılık” tabiriyle anılan, banka olmamalarına rağmen benzer araçlar kullanabilen aracı kurumlardır. Kısa vadede borçlanıp uzun vadede kredi sağlayan bu kuruluşlarda yaşanan ilk iflaslar, güven sorunu yaratmıştır. Ardından bu kuruluşlarda toksik varlık olduğu endişesi, birçoğunu iflasa veya büyük bankalarla birleşmeye itmiştir.
Finans kökenli başlayan her iki kriz de reel sektörde ciddi
etkiler yaratmıştır. Bu etkileri açıklayan iki farklı görüş mevcuttur.
Birincisi, belirsizlik hipotezidir. Buna göre finansal sektördeki
dalgalanmalar, dayanıklı tüketime olan talebin ertelenmesine yol açmaktadır.
1929 ve 2008 krizinde otomotiv satışlarını düşmesi ve sektörün sıkıntıları bu
şekilde açıklanmaktadır. Daha fazla rağbet gören ikinci açıklama ise artan
kredi aracılık maliyetleridir. Bu maliyetler kredi arzının kısılıp yatırımların
azalmasına yol açmıştır. Banka paniklerinde gözlemleme masrafları artar, risk
algılaması yükselir ve kredi arzı kısılır. Bunun iki sonucu, daha maliyetli
krediler ve risk algısından doğan kredi alamama olasılığının yükselmesidir. Her
iki krizde de benzer durumlar görülmüştür.
1929 ve 2008 Ekonomik Krizleri Arasındaki
Farklılıklar
Farklılıklar açısından ilk göze çarpan 2008’de 1929’a nazaran para
arzını arttırma konusunda çok daha hızlı karar alınmasıdır. Krizle birlikte
FED, saklama kuruluşlarının gecelik faize ve ceza oranına bağlı borçlanmasını
30 güne (Ağustos, 2007) ardından da 90 güne (Mart, 2008) çıkarmıştır.
Sonrasında bu kuruluşlara likidite kaynağı olarak “Term Auction Facility” (TAF)
kurumunu oluşturmuştur. Bear Stearns’ın iflası, yardımın kapsamını genişletmiş
ve “Primary Dealer Credit Facility”i (PDCF) inşa edilmiştir. Bu kurum, önemli
oyuncuların gecelik borçlanmaya yapmalarına olanak vermiştir. Ayrıca likidite
sağlamak için “Term Securities Lending Facility”(TSLF) kurulmuştur. 2008
Eylül’ünde Lehman Brothers’ın çöküşü “Asset-Backed Commercial Paper Money
Market Mutual Fund Liquidity Facility” (AMLF) oluşmasına yol açmıştır. AMLF
sayesinde bankalar, para piyasası fonundan ticari kağıt alarak
borçlanabilmektedir. Bunlara ek olarak Ekim 2008’de yatırımcılara likidite
sağlamak için kurulan “Money Market Investor Funding Facility” (MMIFF) ve
“Commercial Paper Funding Facility” (CPFF), Kasım 2008’de küçük işletmelere
ipotek teminatlı menkul kıymetler aktarmak için oluşturulan “Term Asset Backed
Secırities Loan Facility” (TAFL) FED’in müdahaleleri arasında yer almıştır.
İkinci temel fark, 1929 krizindeki korumacılık politikalarıdır.
Gerek işsizliği önlemek gerekse yerel ekonomiyi savunmak için 1929’da devletler
böyle bir yol izlemiştir. Ancak 2008 krizinde böyle tarifeler söz konusu
değildir.
Sonuç olarak derinlikleri ve kapsamları itibariyle bu iki kriz
karşılaştırılmış ve özellikleri incelenmiştir. Bu inceleme, çalışmanın konusu
olan 2008 krizini açıklamada yardımcı olacaktır. 2007 yılı Ocak ayı ile 2008 Ekim’i
arasında ABD ve AB kökenli yüksek riskli konut kredilerinden zararı 586 milyar
dolar, bu tarih itibariyle krizin toplam hasarı ise 3.5 trilyon doların
üstündedir. Birçok araştırmacı, bu bilançonun nedenlerini aydınlatmaya
çalışmıştır.

